Türkiye’de son otuz yılda balık avı aşırı ölçülere vardı. Bunun inkar edilir tarafı yok. Ama bakıyorum, aynı şey galiba bütün dünyada yapılmış.
1960’da Amerika’ya gittiğimde Gloucester adında bir balıkçı kasabasında yaşamıştım(Massachussets); otuz küsür yıl sonra bir daha gittiğimde aşırı avlanmadan ötürü balıkçılığın öldüğünü görüdüm. Balığın yanı sıra, eskiden bıraktığı on, on beş ıstakoz sepetiyle yeterli gelir sağlayan balıkçı, şimdi en az yüz sepet sıralamak zorunda kalıyordu. Aynı şeyin Fransa’da da olduğunu okuduğum kaynaklarda görüyorum. Yetmişlerde burada da hesapsız düşüncesiz bir avlanmaya girişilmiş ve büyük bir tahribat olmuş. Gemilerin trol çekmesini önlemek için bu ülkede başvurulan bir tedbiri ya okumuş ya da dinlemiştim. Hurdaya çıkmış arabaları, kamyonları trol çekilen alanlara atıyorlar. Bunlar hem balık yuvası olarak işe yarıyor, hem de troller takılınca ağ parçalandığı için bu işi kaçak yapmaya devam eden balıkçıları caydırıyor. İtalya ve Yunanistan gibi balık tüketimi yüksek olan ülkeler artık bayağı zor durumdalar ve büyük çapta ithalat yapıyorlar.
Türkiye Karadeniz sayesinde şimdilik onlardan daha iyi durumda, ama bu gidişle daha ne kadar süre iyi durumda olur bilinmez.
Teknolojideki gelişme avlanmayı aşırılaştırmaya yöneltti. Eskiden aysız gecede yakamoz gözleyen balıkçı şimdi sonarına bakıp binlerce metre içinde nerede ne olduğunu görüyor. Metrelerce ağını kısa zamanda bırakıp toplayabiliyor. Açık denizlerde, yakalanan balık hemen şoklanıyor, donduruluyor vb. Balıkçı tekneleri, tekneden çok fabrikayı andırmaya başladı.
Bundan önce başlayan, bu sırada iyice büyüyen bir başka olgu, kirlilik, balık soyunun geleceği üstünde dolaşan tehdit bulutuna eklendi. Sonuç olarak, dünyada ki pek çok şey gibi denizdeki veya tatlı sudaki hayat da sorunsallaştı.
Bu bir paradoks belki. Çünkü tarihin şu aşamasında denizlerden beslenme için yeterince faydalanamadığımızı söyleyenler de var. Ama bu, şimdiki avlanmayı artırma anlamına gelmiyor.
Avlanmayı denetim altına alırken şimdiye kadar yeterince yararlanılmamış deniz kaynaklarını daha iyi kullanmak demek oluyor.
Balık cinsleri ancak çok çoğalarak var olabiliyor. (Karadaki fareler ve tavşanlar gibi). Birçok cinslerin dişisi bir seferde beş yüz binle bir milyon arası yumurta bırakıyor.Ama larva, yavru falan filan derken , herkesin herkesi yediği denizde (dişi balık da anında kendi bıraktığı yumurtaları yemeye başlıyor), bunların ancak üçü beşi ele gelir derecede büyümeyi başarıyor. Balık çiftliğinde, gerekli teknolojiyi yaratırsanız, sağ kalan yavru oranını muazzam ölçüde artırabiliyorsunuz.