Denizlerin Efendisi Lüfer
Akdeniz, karadeniz, marmara, hint okyanusu ve atlas okyanusunda sürüler halinde dolaşan lüfer pullu bir göçmen balıktır. Ülkemizde karadenizde ve istanbul boğazı ile marmara denizinde yakalananların tadı muhteşemdir. Dünyada tüm sıcak ve ılıman denizlerde bulunur. Açık su balığı değildir ve genel olarak körfezlerde ve kıyıya yakın sularda yaşar. Kumlu dip alana sahip bölgeleri tercih eder. Sular soğuduğunda ılıman sulara doğru göç eden bir balıktır.
Yurdumuzda Mayıs ayının ardından beslenmek ve üremek üzere Marmara Denizi’nden Karadeniz’e göç ederler ve bu göç süresi çok hızlı gerçekleşir. Bu göç o kadar hızlıdır ki Haziran ayının ilk haftası bittiğinde göç serüveni de tamamlanmış olur. Göç sırasında tutulan balıklar son derece yağsızdır ve doğal olarak daha az lezzete sahiptir. Göç esnasında Marmara ve Boğazda bazı bölgelere yumurta bırakırlar. Elbette Karadenizde de birçok noktaya yumurta bırakırlar. 60.000 ile 80.000 arası yumurta dökebilirler.
Yaz ayını Karadenizde beslenerek geçiren balık Ağustos ayının ortalarından itibaren boğazı takip ederek tekrar Marmara Denizine göç ederler. Bu göç balığın boylarına göre belli bir sıra takip eder. İlk olarak tam boy lüfer göç eder daha sonra Eylül ayının ortasından sonra Kofana boğaz sularına girer. En son olarak da Çinekop gelir.
Boğaz ve Marmara sularının tüm alanlarına yayılır ve yemlenmeye başlar. Balığın çok bol olduğu sezonlarda sahilden 3-5 metre ilerisindeki sığlıklarda bile avlanan balıkları görmek mümkündür.
Boylarına göre verilen isimler
12 cm ye kadar olanlara yaprak ya da Defne yaprağı
13-17 cm arasındakilere Çinekop
18-20 cm arasındakilere Sarıkanat
21-30 cm boyutlarında olanlara Lüfer
30-50 cm arasında olanlara Kofana
Kabadayı ve saldırgan balıktır ve kendi türünün küçüklerini dahi yiyebilir. Her bir birey kendi boyutuna göre balıkları avlayarak beslenir. Kendi boyutunda ki balıklara saldırdığı gibi daha büyük boyuttaki balıklara da saldırdığı bilinir.
Kendisini oltadan çıkarmak isteyen birçok balıkçıyı parmaksız bırakmakla ünlenmiştir. Bir günde kendi ağırlığının iki katı kadar balık öldürür. O yüzden balıkçılar arasında adı canavardır.
Heybeliadalı Ahmet Rasim der ki ; ‘ Vay lüfer vay’ diye koca balık pazarını inim inim inleten balıkçılar meğer ateş püskürdüklerinden bağırıyorlarmış.Lüfer sözünü duyup da bir parça olsun dönüp bakmayacak İstanbullu farz edemem.O kurnaz lüfer, etinin ne kadar tatlı olduğunu bildiği için tutulurken ettiği naz,sonra yaptığı kurnazlık avcısını fevkalede tahriş eylediğinden insanın çiğ çiğ yiyeceği gelir. ‘’Türkiye’de balık ve balıkçılık kitabında Karekin Deveciyan da lüferi övmelere doyamaz…Lüfer için şu sözleri eder Karekin Efendi;Lüfer İzmir,Selanik Körfezi,Suriye kıyılarında hatta iskendiriye kıyılarında bile görülür ama İstanbul’da yakalananın tadı hiçbiri ile kıyas kabul etmez’’
Tüm bu yazılanlardan yola çıkarak diyebiliriz ki Lüfer , İstanbullular için sadece bir balık değildir.Lüfer mevsiminin gelmesi İstanbullunun rutinini değiştiren önemli bir zamandır.Ahmet Hamdi bu zamanı anlatmaya devam eder,’’Eylül sonlarına doğru Lüfer avı Boğaz’ı tatmak için yeni bir vesile verdi:Lüfer, Boğaz’ın belki en cazip eğlencesidir.Beylerbeyi’nden ve Kabataş’tan başlayarak Telli Baba’ya ve Kavaklar’a kadar iki kıyı boyunca uzanan, akıntı ağızlarında kümelenen bu aydınlık eğlence, bilhassa mehtapsız gecelerde yer yer küçük şehrayinler yapar.
Lüferi kaybetmek artık tutamıyor olmak sadece oburca bir dürtümüzü,sahip olduğumuz bir lezzeti yok etmez.Lüfer kaybetmek şehrin ruhundan bir parçayı da kaybetmek demektir.Çinekop ya da defne yaprağı diye adlandırdığımız balıklar aslında yavru lüferlerdir.Ve eğer yavru lüferleri yersek,avlanmasına göz yumarsak arkamızdan gelen nesillerden bu balığı esirgeyeceğiz.24 cm altında ki yavru lüferi yemeyin.Şehrimiz için en azından bu kadarını yapabiliriz.
Levon Bağış’tan alıntı.