Nasıl doğmanın, büyümenin, ölmenin bir zamanı varsa, dikmenin de sökmenin de bir zamanı vardır. Bir domates olgunlaşmak, bir patlıcan lezzet toplamak, bir fasülye tat kazanmak için belirli bir zamana gereksinim duyarlar. Tıpkı bir çocuğun olgunlaşması için dokuz ayın geçmesi gibi. Ama kimya, tüm bu süreleri altüst etti, hızlandırdı ama lezzeti de aldı götürdü. Şimdiki sebzeler daha iri, daha kırmızı, daha parlak ama daha lezzetsiz.
Sebze, beslenmenin toplumsal tarihinde fakir yiyeceği olarak bilinmiştir. Hep küçük rollerle yetinmiştir. Genellikle etin yanında yardımcı yemek olarak görev almıştır. Yani dekoratif ve yancı olmuştur. Sebze için hiç şiir yazılmamıştır. Tablolarda meyveden, çiçekten, ağaçtan daha az resmedilmiştir. Hep hakaret dolu cümlelerin içinde yer almıştır. Kabak kafalı, patlıcan burunlu, ot beyinli, hıyar gibi adam, karpuz göbekli… Sebzeler hep zevkin tarafında değil, yararın tarafında, gastronominin tarafında değil diyetin tarafında, çocuksu oburluğun değil, yetişkin akıl yürütmenin tarafında bulunmuştur. Sebzeler, zamanın başlangıcından bu yana doğayla kültürün en verimli karşılaştırmasını oluştururlar. Onun için ilginç hikayeleri vardır. Bol karabiberli enginar ve kuşkonmaz eşliğinde, beyaz şarapta pişmiş sülün eti afrodizyaktır.
Lahananın, yeryüzü tanrıçası Rhea’nın delirttiği Trakya Kralı Lykurgos’un gözyaşlarından doğduğu rivayet edilir. Macarlara göre lahana dolması ruhun gıdasıdır, biraz sabırlı bir çalışma ve ağır ağır pişme sonucu ortaya çıkan bir sanat eseridir. Bu dolma, asla birbirinin aynısı olmayan bilgince birleşimlerin oluşturduğu bir yemektir. Bezelye, Fransızların en sevdiği sebzedir. Flaubert ve Emile Zola, romanlardaki yemek sahnelerinde bezelyeyi hep baş köşeye oturtmuşlardır. Bu nedenle taze bezelye, Fransız burjuvasının vazgeçemediği yemekler arasında yer almıştır. Paris halinde hala özel bir bezelye pazarı vardır. Peruluların, Şililerin ve Meksikalıların sebzesi olan domatesi Avrupa’ya İspanyol kaşifler getirmiştir. Önce İspanyolların ağzını tatlandıran domates, 1962’de İtalyanlarla tanışmıştır. Bu tarihten sonra makarna soslarının ve pizzanın değişmez malzemesi olmuştur.
Domates, Fransız İhtilali sırasında Fransız mutfağına girmiştir.Tabi ki domatesin nimetlerinden Türk mutfağıda nasibini almıştır. Ezme salata kılığına bürünüp, kebap sofralarının başköşesine oturmuş, çoban salatası olup yaz sofralarının kralı olmuş, közlenip köftenin tadına tat katmış, lahmacunu dünyanın en lezzetli yiyeceği haline getirmiş, birçok tencere yemeğinin ana malzemesi olmuş, tarhana yapımına yardım edip, dünyanın en lezzetli çorbasına imzasını atmıştır. Dünya tarihinde az da olsa edebiyata, botanikten beslenmeye, sanattan kültüre, hayatlarımızla iç içe geçmiş olan sebzeye gereken saygıyı gösterelim lütfen.